Kuşkusuz, 21. yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vuran en sarsıcı ve dönüştürücü olaylardan biri Kobanê’de sergilenen olağanüstü direniş oldu. Bu küçük Kürt kenti, vahşetin ve gericiliğin cisimleşmiş hali olan IŞİD barbarlığına karşı, insanlık onurunun ve özgürlük idealinin sarsılmaz bir kalesi olarak tarih sahnesindeki yerini aldı. Kobanê’nin düşmemesi, sadece askeri bir zaferin ötesinde, Ortadoğu’nun labirentlerinde yeni bir siyasal denklemin ve umudun filizlenmesine de zemin hazırladı. Peki, bu direnişi böylesine anlamlı kılan dinamikler nelerdi ve siyasal arenada ne tür yankılar uyandırdı?
IŞİD Vahşeti ve Karşısındaki İradenin Gücü
IŞİD’in temsil ettiği olgu, basit bir terör örgütünün çok ötesinde, bölgedeki emperyalist müdahalelerin, otoriter rejimlerin ve derinleşen mezhepçi çatışmaların zehirli bir meyvesiydi. Modernitenin tüm kazanımlarını reddeden, kadınları köleleştiren, farklı inanç ve kimlikleri yok etmeyi hedefleyen bu karanlık zihniyet, Kobanê’de beklemediği bir direniş duvarına çarptı. YPG ve YPJ savaşçılarının öncülüğünde, kısıtlı imkanlara rağmen sergilenen özveri ve kararlılık, sadece askeri bir stratejinin değil, aynı zamanda toplumsal bir projenin, Rojava’da hayata geçirilmeye çalışılan demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın da bir yansımasıydı. “Kobanê ruhu” olarak adlandırılan bu kolektif irade, ölüm mangalarına karşı yaşamı, teslimiyete karşı onuru savundu.
Bölgesel Güçlerin Tutumu ve “Stratejik Körlük”
Kobanê kuşatması sırasında, özellikle Türkiye’deki AKP hükümetinin izlediği politika, birçok çevrede derin bir hayal kırıklığı ve öfke yarattı. IŞİD’in ilerleyişine karşı takınılan kayıtsız, hatta kimilerine göre destekleyici tavır, “Kobanê düştü düşecek” beklentisi ve sınırda yaşananlar, bölgedeki Kürt kazanımlarını kendi ulusal çıkarları için bir tehdit olarak gören bir anlayışın dışavurumuydu. Oysa Kobanê’nin düşmesi, sadece Kürtler için değil, tüm bölge halkları ve Türkiye’nin kendi güvenliği için de vahim sonuçlar doğurabilirdi. Bu “stratejik körlük,” Türkiye’nin Rojava politikalarındaki temel çelişkileri ve Kürt sorununa yönelik çözümsüzlük siyasetini bir kez daha gözler önüne serdi.
Uluslararası Yankılar ve Dayanışmanın Önemi
Kobanê direnişi, uluslararası kamuoyunun dikkatini de Rojava’ya ve Kürtlerin mücadelesine çekti. Başlangıçta yalnız bırakılan direnişçiler, IŞİD’in ilerleyişi ve sergiledikleri kahramanlıkla birlikte, özellikle Batı’da bir sempati ve destek dalgasıyla karşılaştı. ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hava saldırıları, kuşkusuz direnişin seyrini etkileyen önemli bir faktör oldu. Ancak asıl belirleyici olan, dünyanın dört bir yanından yükselen enternasyonalist dayanışma ve Kürt halkının kendi içindeki kenetlenmeydi. Kobanê, Kürt sorununun sadece bölgesel bir mesele olmadığını, evrensel insani değerlerle doğrudan bağlantılı olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Türkiye Siyasetine Yansımaları ve “Çözüm Süreci”nin Akıbeti
Kobanê direnişinin Türkiye iç siyasetine etkileri de oldukça derin oldu. Özellikle 6-8 Ekim olayları, devletin Kürt sorununa yaklaşımındaki güvenlikçi reflekslerin ne kadar kolayca devreye girebildiğini gösterirken, aynı zamanda Kürt halkının kendi kaderini tayin etme iradesindeki kararlılığı da ortaya koydu. O dönem yürürlükte olan “Çözüm Süreci,” Kobanê’deki gelişmelerle birlikte ciddi bir yara aldı. Taraflar arasındaki güvensizlik derinleşti ve süreç, kısa bir süre sonra tamamen rafa kalktı.
Bununla birlikte, Kobanê’nin yarattığı atmosfer, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Türkiye siyasetinde yeni bir umut ve alternatif olarak yükselişine de katkı sundu. HDP’nin farklı kimlikleri ve toplumsal kesimleri bir araya getirme potansiyeli, özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinde somut bir başarıya dönüştü. Kobanê direnişi, HDP’nin sadece bir Kürt partisi olmadığını, Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele eden tüm kesimlerin ortak bir platformu olabileceğini gösterdi.
Sonuç Yerine: Kobanê’den Alınacak Dersler
Kobanê, bir direnişin sadece silahla değil, aynı zamanda güçlü bir ideoloji, toplumsal örgütlülük ve sarsılmaz bir inançla kazanılabileceğini kanıtladı. Ortadoğu’nun kaotik coğrafyasında, Rojava modelinin sunduğu demokratik konfederalizm projesi, halkların kendi kendini yönetebileceği, farklılıkların bir arada barış içinde yaşayabileceği alternatif bir yolun mümkün olduğunu gösterdi. Kobanê’nin mirası, sadece Kürtler için değil, bölgedeki tüm ezilen halklar ve özgürlük arayışındaki herkes için bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Ancak bu kazanımların kalıcı hale gelmesi ve daha ileriye taşınması, şüphesiz ki kesintisiz bir mücadele, diplomatik çabalar ve uluslararası dayanışmanın güçlendirilmesiyle mümkün olacaktır. Kobanê, bir son değil, yeni bir başlangıcın habercisiydi; bu başlangıcın nasıl şekilleneceği ise bundan sonra atılacak adımlara bağlıdır.